M G H U K U K

Yükleniyor

Sıkça Sorulan Sorular

Ana Sayfa Sıkça Sorulan Sorular
Sıkça Sorulan Sorular

İstanbul Kadıköy Avukatları cevapladı!

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un “Seyirden Yasaklanma” başlıklı maddesi, spor müsabakalarını seyirden yasaklanan kişilerin belirli şartlar altında nasıl izleneceğini ve yasaklama tedbirinin nasıl uygulanacağını düzenler. Maddeye göre, mahkemece verilen spor müsabakalarını seyirden yasaklama kararı, cezanın infazı tamamlandıktan sonra bir yıl geçtikten sonra sona erer. Aynı kişiye ikinci kez yasaklama kararı verilirse süre üç yıl, üçüncü kez verilirse beş yıl olarak uygulanır.

Yasaklama tedbiri, spor alanlarının dışında kasten yaralama, hakaret, tehdit ve mala zarar verme suçlarını işleyen taraftar grupları için de geçerlidir. Soruşturma sırasında şüpheli hakkında hemen seyirden yasaklama tedbiri uygulanır ve kovuşturma sürecinde bu tedbir devam eder. Yasaklama bilgileri, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan elektronik bilgi bankasına kaydedilir ve spor kulüplerine, federasyonlara ve yurt dışındaki yetkililere bildirilir. Koruma tedbiri, savcı veya mahkeme tarafından kaldırılmasına karar verilmesi, beraat, düşme veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi durumunda derhal kaldırılır.

Kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi durumlarda, kararın kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl süreyle yasaklama tedbiri devam eder. Alkol veya uyuşturucu etkisi altındaki kişiler spor alanlarına alınmaz ve ısrarla dışarı çıkmamakta direnirse bir yıl süreyle seyirden yasaklanır.

Seyirden yasaklanan kişiler, müsabakalara katılan takımın taraftarı olduğu gün, müsabakanın başlangıç saatinde ve bir saat sonra en yakın genel kolluk birimine başvurmak zorundadır. Bu yükümlülüğe uymayan kişiler, her müsabaka için adli para cezasına çarptırılır. Seyirden yasaklanan kişiler, yasak süresince spor kulüplerinde, federasyonlarda yönetici olamaz, hakem veya gözlemci olarak görev yapamaz.

Birinci Haciz İhbarnamesi, icra takibi sürecinde borçlu tarafından üçüncü kişilere veya kurumlara gönderilen bir bildirimdir. Bu ihbarnamenin amacı, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının icra yolu ile haczedilmesini sağlamaktır. Uygulamada birinci haciz ihbarnamesi yerine 89/1 olarak da adlandırılmaktadır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 89/1. maddesine göre, birinci haciz ihbarnamesinin gönderilmesi, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczinin ilk aşamasını oluşturur. İcra dairesi, alacaklının talebi üzerine borçlunun üçüncü kişideki mal veya alacağına haciz konulması durumunda, üçüncü kişiye bu ihbarnameden gönderir. Bu ihbarnamenin, icra takibi sürecinde borçlunun borçlarını ödememesi veya diğer yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle başlatılan bir adımdır.

Birinci haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye, takip borçlusunun kendisinde olan alacağının haczedildiği, bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceği, borçluya borcu yoksa bunu belirli bir süre içinde icra dairesine bildirmesi gerektiği, aksi takdirde borcun zimmetinde sayılacağı bildirilir. Bu ihbarnamenin üçüncü kişiye tebliği ile, borçlunun hak ve alacaklarının bulunduğu bir tüzel kişinin veya müessesenin şubesine veya tüm şubelerine tebliğ edilir. Üçüncü kişiye birinci haciz ihbarnamesi gönderildiğinde, üçüncü kişinin yedi günlük bir süre içinde icra dairesine başvurarak yazılı veya sözlü olarak itiraz etme hakkı vardır. İtirazın süresinde yapılması durumunda, bu durum icra takibi sürecini etkiler. İtiraz süresinde başvurulmaması durumunda ise borç, üçüncü kişinin zimmetinde sayılır ve borçlu, bu borcu ödemekle yükümlüdür.

Birinci haciz ihbarnamesi, icra takibi sürecinde alacaklının talebi üzerine üçüncü kişilere gönderilen bir bildirimdir ve borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczedilmesi sürecinin ilk adımını oluşturur. Birinci haciz ihbarnamesine ilişkin etkin avukatlık hizmeti almak için MG Hukuk’a ulaşabilirsiniz.

Kamulaştırmasız hukuki el atma, idarenin imar planının fiilen uygulanmaması veya kamulaştırma yapılmaksızın özel mülkiyete tabi taşınmazın kullanımının hukuken engellenmesidir. Bu durumda, malikin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaza fiziksel bir müdahalede bulunulmasa da idare tarafından hukuki olarak kullanımı engellenir. Bu durumda, mülkiyet hakkı ihlal edilmiş olur.

Örneğin, imar planında bir taşınmaz yeşil alan olarak belirlenmiş olabilir ve bu nedenle malik, taşınmazı üzerinde inşaat yapamaz veya satamaz. Ancak uzun süreler boyunca bu taşınmaz üzerinde kamulaştırma işlemi gerçekleştirilmezse, malikin mülkiyet hakkı fiilen sınırlandırılmış olur ve kamulaştırmasız hukuki el atma durumu oluşur.

Bu durumda malik, hukuki yollara başvurarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia edebilir ve ilgili idareden taşınmazın bedelinin ödenmesini talep edebilir. Kamulaştırmasız hukuki el atma davalarında görevli mahkeme genellikle asliye hukuk mahkemesi olup, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

Kamulaştırmasız hukuki el atma durumunda, idareye karşı dava açan malik, mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle tazminat talep edebilir. Bu davalarda zamanaşımı süresi bulunmamakla birlikte, belirli şartların yerine getirilmesi halinde malikin talepleri mahkeme tarafından değerlendirilir. Kamulaştırmasız hukuki el atma davası için MG Hukuk Bürosu’na ulaşabilirsiniz.

Tutuklamaya itiraz dilekçesi, hukuki süreçlerin karmaşıklığı ve yasal gerekliliklerin detayları göz önüne alındığında, özenle hazırlanması gereken bir belgedir. Her durumda, tutuklama kararına itiraz etmek isteyen kişilerin bir avukata başvurması önemlidir. Avukatlar, hukuki bilgi ve deneyimleriyle kişilere yol gösterir, haklarını korumak için en uygun adımları atmalarına yardımcı olurlar. Ayrıca, avukatlar, müvekkillerinin durumunu değerlendirir, doğru argümanları oluşturur ve tutuklamaya itiraz eden bir dilekçeyi profesyonelce hazırlarlar. Bu, hukuki sürecin adil ve etkili bir şekilde yürütülmesini sağlar. Bu nedenle, tutuklama kararına itiraz etmek isteyen kişilerin, gerçek bir dilekçe hazırlamak ve hukuki sürecin gerekliliklerini anlamak için bir avukata danışmaları önerilir. Sizlere örnek teşkil etmesi bakımından tutuklamaya itiraz dilekçesinden bir parça sunalım:

“Yukarıda açıklanan ve Sayın mahkemenizce re’sen takdir edeceği nedenlerle;

Müdafisi olduğumuz şüpheli …. hakkında verilen tutuklama kararın İTİRAZEN KALDIRILMASI ile ŞÜPHELİNİN Bİ HAKKIN SALIVERİLMESİNİ,

Sayın Mahkemede aksi kanaat hasıl olur ise CMK m.109 ve diğer hükümler gereğince tutuklama tedbirinin ADLİ KONTROLE çevrilmesini

Saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.”

Tutuklamaya itiraz etmek, karmaşık bir hukuki süreç gerektirir ve her durumda farklılık gösterebilir. Tutuklama kararına itiraz eden kişilerin, haklarını doğru ve etkili bir şekilde korumak için profesyonel bir yardım alması önemlidir. Avukatlar, hukuki bilgi ve deneyimleriyle kişilere rehberlik eder, dosyayı inceler ve müvekkillerinin en iyi savunmayı almasını sağlarlar. Ayrıca, avukatlar, yasal prosedürleri takip eder ve doğru belgelerin hazırlanmasını sağlarlar. Dolayısıyla, gerçek bir dilekçe hazırlamak ve hukuki sürecin gerekliliklerini anlamak için bir avukata danışmak her zaman tavsiye edilir. Bizler de MG Hukuk İstanbul avukatı olarak müvekkillerimize tutuklamaya itiraz sürecine ilişkin hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermekteyiz.

Reddi miras, mirasçının mirası kabul etmeme kararını resmi olarak ifade ettiği bir hukuki işlemdir. Mirasçı, mirası reddetmek için miras bırakanın son yerleşim yerindeki Sulh Hukuk Mahkemesine başvurmalıdır. Bu beyan, yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Ancak, sözlü beyanın resmi kayıtlara geçmesi için mahkeme tarafından tutanağa alınması gereklidir.

Reddi miras beyanı, mirasın tümünü kapsayacak şekilde kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Mirasçı, mirası kısmen reddedemez; yani mirasın sadece bir kısmını reddetmesi mümkün değildir. Kısmi ret beyanı yapıldığında, mirasçı mirası tam olarak iktisap etmiş sayılır.

Ret beyanı yapıldıktan sonra, Sulh Hâkimi tarafından bu beyan tescil edilir. Tescil işlemi tamamlandığında, ret beyanı tek taraflı olarak geri alınamaz. Ancak, eğer ret beyanı yanılma, aldatma veya korkutma sonucu yapılmışsa, bu durumda mirasçı ret işleminin iptali için talepte bulunabilir. İptal talebi, ret beyanının geçersiz kılınmasına yol açabilir ve mirasçı, bu durumda mirası kabul etmeye devam edebilir.

Reddi miras işlemi, mirasçının mirası kabul etmeme iradesini net bir şekilde ifade etmesi gerektiğinden, hukuki sürecin doğru yürütülmesi ve şartlara uygun hareket edilmesi önemlidir. Reddi mirasın nasıl yapıldığına ilişkin daha detaylı bilgi veya hukuki destek almak için İstanbul Barosu avukatlarıyla veya doğrudan MG Hukuk Kadıköy avukatlarıyla irtibata geçebilirsiniz.

Mirasçılıktan çıkarma için belli şartlar vardır.

  1. Sebep Belirtilmesi: Mirasçılıktan çıkarma işleminin geçerli olabilmesi için mirasbırakanın, çıkarma sebebini açıkça belirtmesi gerekmektedir. Bu sebep, Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen haklı sebeplerden biri olmalıdır.
  2. İspat Yükü: Mirasçılıktan çıkarma işlemine itiraz edilmesi durumunda, belirtilen sebebin varlığını ispat yükü, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. Eğer çıkarma sebebi ispat edilemezse veya tasarrufta belirtilmemişse, mirasçılıktan çıkarma hükümsüz sayılır ve mirasçı, saklı payını talep edebilir.
  3. Tasarrufun Geri Alınması: Mirasçılıktan çıkarma işlemi, mirasbırakan tarafından her zaman geri alınabilir. Bu geri alma işlemi, yeni bir vasiyetname veya miras sözleşmesi düzenleyerek yapılabilir.

Mirasçılıktan çıkarma (ıskat), mirasbırakanın tek taraflı iradesiyle yapılabilen ve saklı paylı mirasçının miras hakkını ortadan kaldıran önemli bir işlemdir. Bu işlem, genellikle vasiyetname yoluyla yapılmakla birlikte, miras sözleşmesi yoluyla da gerçekleştirilebilir. Mirasçılıktan çıkarma işleminin geçerli olabilmesi için yasal sebeplerin varlığı ve usulüne uygun bir şekilde yapılması şarttır. Mirasçılıktan Çıkarmanın süreçleriyle ilgili uygulamada sıklıkla rastlanan hatalardan dolayı kayıplar yaşamamanız için sürecin başından itibaren mutlaka hukuki destek almanızı tavsiye ederiz. İstanbul hukuk ofisi MG Hukuk bürosuna başvurabilirsiniz. Vicdanen haklı ve doğru olmak bir davada sizi kurtarmayacaktır, önemli olan bu durumu yasal şartlarda ispatlamak, savunmak ve doğru yasal adımları atmaktır.

Tekzip hakkı, kişilerin basın ve medya organlarının yayınladığı haber, yazı veya yorumlara karşı itirazda bulunma ve doğru bilgilerin kamuoyuna duyurulmasını talep etme hakkıdır. Bu hakkın amacı, basın organlarının yayınladığı yanlış veya haksız bilgilere karşı bireylerin itibarlarını korumak ve kamuoyunu doğru bilgilendirmektir.

Temel olarak, tekzip hakkıyla bir kişi veya kurum, basında yayımlanan haber veya yazılarda kendisiyle ilgili yanlış veya eksik bilgilerin düzeltilmesini talep edebilir. Bu talep genellikle yazılı olarak yapılır ve ilgili basın organına iletilir. Basın organı bu talebi aldıktan sonra, ilgili bilgilerin doğruluğunu araştırır ve gerektiğinde düzeltme veya açıklama yapar.

Tekzip hakkı, basın özgürlüğü ile bireylerin kişilik hakları arasında bir denge kurar. Basın özgürlüğü, haber alma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi temel hakları güvence altına alırken, tekzip hakkı da bireylerin itibarını koruyarak bu özgürlükleri sınırlar. Bu sayede, basın organları doğru ve tarafsız bilgi sunma sorumluluğunu yerine getirirken, bireyler de haksız şekilde zedelenen itibarlarını koruma imkanına sahip olurlar.

Tekzip hakkı genellikle basın meslek ilkeleri ve ilgili yasal düzenlemelerle desteklenir. Birçok ülkenin medya yasalarında, basın organlarının yanlış veya eksik bilgilere karşı alınan tekzip hakkı taleplerine nasıl cevap vermesi gerektiği ve bu sürecin nasıl işleyeceği detaylı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler hem basının özgürlüğünü korurken hem de bireylerin haklarını güvence altına almayı amaçlar.

Sonuç olarak, tekzip hakkı, basın özgürlüğü ile bireylerin kişilik hakları arasında denge sağlayan önemli bir mekanizmadır. Bu hak, yanlış veya eksik bilgilere karşı bireylerin korunmasını ve doğru bilgilerin kamuoyuna ulaşmasını sağlayarak, demokratik bir toplumun işleyişine katkıda bulunur. Tekzip hakkına dair süreçte bir avukatın rolü ve önemi büyük bir önem taşır. Yanlış veya haksız bir yayına karşı itibarını korumak isteyen birey veya kurumlar için avukat, hukuki prosedürlerin doğru ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlar. Ayrıca, basın organının talebi reddetmesi durumunda, yargı sürecine başvurulması ve hukuki hakların savunulmasında kritik bir rol oynar. Bizler de MG Hukuk Kadıköy avukatı olarak müvekkillerimize tekzip hakkına ilişkin hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermekteyiz.

Konkordato sürecine kimlerin başvurabileceği konusu, Türk hukuku açısından belirli kriterlere bağlı olarak düzenlenmiştir. Bu kriterleri Kadıköy Avukatı olarak şöyle açıklayabiliriz:

Borçlu Tarafından Konkordato Talebi: Borçlu, konkordato ilanı talep edebilir ve bu talebi mahkemeye sunabilir. Borçlunun konkordato talebinde bulunabilmesi için aşağıdaki şartların sağlanması gerekmektedir:

  • Borçların Vadesi Gelmiş Olmalı veya Ödeyememe Tehlikesi Bulunmalı: Borçlunun, vadesi gelmiş olan borçlarını ödeyemiyor olması veya vadesi geldiğinde ödemede zorluklar yaşayacağına dair makul bir tehlike bulunması gerekmektedir.
  • İflas Tehlikesinden Kurtulmak İsteme: Borçlu, konkordato ilanı talebiyle iflas tehlikesinden kurtulmayı hedeflemelidir. Konkordato süreci, borçlunun iflas etmesini önlemeye yönelik bir çözüm olarak görülmektedir.

Alacaklı Tarafından Konkordato Talebi: Alacaklılar da belirli koşullar altında konkordato ilanı talep edebilirler. Ancak bu durum, borçlunun iflasa tabi olması ve alacaklının da iflas talep etme hakkına sahip olmasıyla sınırlıdır. Aşağıdaki koşulların sağlanması halinde alacaklılar konkordato talep edebilir:

  • Borçlu İflasa Tabi Olmalı: Borçlu, Türk Ticaret Kanunu veya diğer ilgili mevzuat uyarınca iflasa tabi bir durumda olmalıdır.
  • Alacaklının İflas Talep Etme Hakkı Olmalı: Alacaklı, borçlunun iflas etmesi için yasal olarak yetkili bir konumda olmalı ve iflas talebinde bulunabilecek durumda olmalıdır.

Konkordato ilanı süreci, borçlu ve alacaklılar arasında bir denge sağlayarak borçlunun mali durumunu düzeltmesine ve alacaklıların da haklarını korumasına imkan tanır. Ancak sürecin başlatılabilmesi için yukarıda belirtilen şartların titizlikle değerlendirilmesi ve yasal düzenlemelere uygun olarak hareket edilmesi gerekmektedir. Bu sayede hem borçlu hem de alacaklılar için adil bir çözüm sağlanabilir ve mali riskler minimize edilebilir.

Konkordato ilanı süreçleriyle ilgili uygulamada sıklıkla rastlanan hatalardan dolayı kayıplar yaşamamanız için sürecin başından itibaren mutlaka hukuki destek almanızı tavsiye ederiz. Kadıköy hukuk ofisi MG Hukuk bürosuna başvurabilirsiniz. Vicdanen haklı ve doğru olmak bir davada sizi kurtarmayacaktır, önemli olan bu durumu yasal şartlarda ispatlamak, savunmak ve doğru yasal adımları atmaktır.

Sıra cetveline itiraz davalarında görevli mahkeme, genel olarak İcra Hukuk Mahkemeleridir. Yetkili mahkeme ise, sıra cetvelini düzenleyen icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesidir. Yani, sıra cetvelinin hazırlandığı ve icra dosyasının bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesi bu davaları görmeye yetkilidir. Bu kural, sıra cetvelinin düzenlendiği icra dairesinin bağlı olduğu yer mahkemesinin yetkili olduğunu öngörür.

Örneğin bir sıra cetveli, İstanbul 1. İcra Dairesi tarafından düzenlenmişse, bu sıra cetveline itiraz davası İstanbul’daki İcra Hukuk Mahkemesinde görülmelidir. Çünkü İstanbul 1. İcra Dairesi’nin bağlı olduğu yer mahkemesi İcra Hukuk Mahkemesidir.

Sıra cetvelini hazırlarken takip hukukuna uygun hareket etmeyen icra müdürünün hakkında, İcra Mahkemesinde şikâyet yoluna başvurulabilir.

Marka tescil başvurusu süreci, marka sahibinin markasını resmi olarak tescil ettirmek için izlediği adımları içerir. Bu süreç Türkiye’de Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) tarafından yürütülür.

Marka tescili için başvuru süreci, başvuru sahibinin öncelikle markasını belirlemesi ve uygun bir marka araştırması yapmasıyla başlar. Bu araştırma, benzer veya aynı markaların zaten tescilli olup olmadığını kontrol etmeyi içerir. Eğer benzer bir marka bulunursa, başvuru sahibi markasını değiştirmek veya uygun düzeltmeler yapmak zorunda kalabilir.

Başvuru sahibi, marka tescili için gerekli belgeleri hazırladıktan ve başvuru ücretini ödedikten sonra, başvurusunu TÜRKPATENT’e yapar. Başvuru formunda markanın kullanılacağı sınıflar belirtilir ve marka başvurusuyla ilgili diğer bilgiler sağlanır. TÜRKPATENT, marka başvurusunu aldıktan sonra başvuruyu inceler. Bu inceleme sürecinde, markanın tescil edilebilirliği, başvurunun teknik yeterliliği ve yasal gerekliliklere uygunluğu değerlendirilir. Eğer başvuru eksiksiz ve uygun bulunursa, marka başvurusu yayımlanır.

Marka başvurusu, TÜRKPATENT tarafından bir süreliğine yayımlanır. Bu süre içinde üçüncü kişiler, başvurulan markanın tesciline itiraz edebilirler. İtiraz süresi sona erdikten ve herhangi bir itiraz alınmadıktan sonra, başvuru aşaması tamamlanır. Eğer itiraz olmaz veya itirazlar reddedilirse, marka tescil edilir ve marka sahibine tescil belgesi verilir. Tescil edilen marka, Marka Sicili’ne kaydedilir ve marka sahibi resmi olarak marka haklarına sahip olur.

Marka tescil başvurusu süreci, başvuru sahibinin markasını yasal olarak koruma altına almasını sağlar ve marka haklarını güvence altına alır. Ancak, bu süreç uzun ve karmaşık olabilir, bu nedenle profesyonel yardım almak önemlidir. Marka-Patent Vekili Mete Gençer Hukuk Bürosu olarak müvekkillerimize Marka Tescil Başvurusu, itiraz ve diğer süreçlerde hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermekteyiz.